24 Mayıs 2009 Pazar

Özgürlük

Bugünlerde çok yorgunum. Bu çok çalışmaktan ya da yük taşımaktan ileri gelen bir yorgunluk değil. Beyin yorgunluğu denebilir belki buna. Zihnim durmadan konuşuyor. Atıyor, tutuyor, tartışıyor, birşeyler istiyor, şikayetler ediyor, durmaksızın devam ediyor. Senaryolar çiziyor, olacak olmayacak şeyleri kurguluyor, beynime girmiş onlarca sivrisinek gibi vızır vızır dolanıp duruyor düşünceler, tatlısıyla, tuzlusuyla, acısıyla, ekşisiyle. Şöyle kimselerin olmadığı bir yerlerde sonsuzluğun önünde sessizce karanlıkta oturmak istiyorum. Herşeyi susturup, özgürce oturmak istiyorum öylesine, tüm kimliklerimden, arzularımdan, beklentilerimden, egolarımdan, sevinçlerimden, üzüntülerimden sıyrılıp. Bir ışık gibi saf ve şekilsiz bir şekilde durmak istiyorum.

Özgürlük! Ne kadar da huzur verici bir kelime. Herşeyden sıyrılmak, tüm yükleri bırakmak, dünya ile bağları kopartmak, herşeyden vazgeçmek. Sadece öz varlığım o kadar! Bu ne büyük bir zenginlik! Ne büyük bir mutluluk olurdu! Bu çok ince bir çizgi. Herşeyden vazgeçip sonsuzluğa sahip olmak. Hiç bir şeyle ölçülemeyecek kadar zengin ve mutlu olmak. Bu muhteşem bir irade! Gerektiğinde en değerli bir varlığını kalkıp hiç tanımadığın ama daha çok ihtiyacı olduğunu bildiğin birine verebilmek. Hiç bir şeyi sahiplenmeden yaşayabilmek, paylaşabilmek karşılık beklemeden gerektiğinde.

Öyle çok şey istiyoruz ki hayatta! O kadar çok şeye sahip olmak istiyoruz ki, sonunda kendimizi kaybediyoruz. Sürekli kalıcı bir hapishanede gibi yaşıyoruz, tutsak. Makamlarımızın esiri oluyoruz, paranın, ünün esiri oluyoruz. Bazen de sıkıntıların ya da mutlulukların esaretinde yaşıyoruz. Birini bırakıp hemen başka bir şey buluyoruz. Birbirimizle yarışıyoruz bu konuda, yalanlar söylüyor, tuzaklar kuruyor, yolsuzluklar yapıyoruz. Bu hapishanelere girmek için ne de çok istekli davranıyoruz. Bazen de şehvetin esiri oluyoruz, başka bir şey düşünemeden yapamıyoruz. Bu bazen insanı öyle bir ele geçiriyor ki, en uç sapıklıkları yaparken buluveriyoruz kendimizi. Hiç doymuyoruz! Elimizde olanlar yetmiyor bize! Hep daha fazlasına dikiyoruz gözlerimizi, şükretmiyoruz. Sonra elimizden gidiveriyor bazen o tüm benliğimizle bağlı olduğumuz şeyler. Sanki bizden birşeyler kopmuşcasına bunalıma giriveriyoruz. Korkulara kapılıyoruz dünyamız yıkılıyor. Bu dünya denen ilüzyon, bizleri ne de kolay büyülüyor! Bu kadar karmaşık düzen içerisinde o herşeyden daha önemli içimizdeki o masum özümüzü ne çok ihmal ediyoruz. Sönmüş bir ışık gibi kalıveriyor oracıkta, onu yeniden bulmamızı bekler gibi. Ama 1sn bile durup düşünmeye, aklımızı başımıza almaya vaktimiz olmuyor! Tüm saçmalıklara saatlerimizi günlerimizi verirken avucumuzdan sonsuzluk kayıveriyor farkına bile varamıyoruz. Ne büyük bir kayıp. Ne büyük bir gaflet!

Bu yaşamda sadece tek bir şeye kalbimde yer açmak niyetindeyim. Bu sonsuz büyüklükte bir sevgi. Bu herşeyin gerçek sahibi. Herşeyin özü. Asla kaybedilmemesi gereken, sahip değilsek arayıp bulmamız gereken en değerli varlık. Bizi sonsuzlukta özgürleştiren, hiç bir şeye ihtiyacımız olmadığını anlatan iç sesimiz. Bizi düştüğümüzde kaldıran, üzüldüğümüzde gülümseten, umudumuzu asla yitirmememizi sağlayan kaynak. 50 trilyon olsun hesabımızda, O yoksa bunun ne değeri vardır ki! Sonsuzluğun yanında 50 trilyon nedir ki?

Sahip olduğumuz ve değerli sandığımız her şey sadece bir ilüzyon! Aksini düşünüyorsanız, yüreğinize dönün ve bakın oraya! Ne kadar mutlusunuz! İçinizde duran o boşluğu dolduran şey ne? Nelerin esiri oldunuz? Onları kaybettiğinizde ne hissedeceksiniz? Bu evrende nedir asla kaybolmayacak olan? Nedir sizi özgür kılacak olan yegane şey? Onu bulun, bulduysanız kaybetmeyin, yüreğinizle sımsıkı tutun. O serinleten ateşi asla söndürmeyin!

Saygılarımla,
Deniz ....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder