4 Mayıs 2009 Pazartesi

Yanılsamalar


Bu yazıma Montaigne'in çok güzel bir sözü ile başlamak istiyorum:

"Sonunda acı getirecek zevklerden kaçınabileceğini, sonunda zevk getirecek acılara dayanabileceğini düşünüyorum."

Bu insanların bu cümleleri bizlere miras bırakması ne de büyük bir şans!

Bu yaşamda o kadar mikro düzeyde yaşıyoruz ki, önümüze çıkıveren çok güzel süslenmiş bir pastanın büyük resimde aslında bir zehir olduğunu göremiyoruz bazen. Öylesine peşinci varlıklarız ki, güzellikleri hemen tahsil etmek istiyoruz. Emek harcamadan , mücadele etmeden, hak etmeden! Sonra karşımıza çıkan, hoşumuza hiç gitmeyen bir durumun büyük resimde bizim faydamıza ve mutluluğumuza olduğunu da anlayamıyoruz. Hemen karar veriyoruz bu iyidir hoştur ve bu kötüdür. Sürekli bir yanılsama içindeyiz. Ne kadar cahil olduğumuzu görmeyi bir kenara bırakın bazen kendimizi bilge bile sanabiliyoruz. Ama acaba havada uçan bir toz parçacığı kadar bir şey biliyor muyuz? En azından ben inanmıyorum.

Görebildiğini sandığımız gözlerimiz bile aslında sadece yanılsamalar dünyasında bir şeyler gördüğünü sanıyor. Yaşam öylesine şifrelerle dolu ki! Bazen tüylerim ürperiyor. Şaşırıyorum! Beynimizin ve düşüncelerimizin ufacık bir kibrit kutusu kadar bir dünya içinde tıkalı olduğunu düşünüyorum. Bu ufacık kutuda yaşıyoruz.

Geçmişime bakınca içinden geçtiğim ne kadar çok yanılsamalar bulutu varmış diyorum. Ne çok yanılmışım, ne çok hata yapmışım! Sonra bu hataların benim için ne kadar anlamlı olduğunu düşünüyorum. Bu derslerden geçmesem nasıl öğrenebilirdim? Nasıl farkındalığımı artırırdım? Şimdi farklı mı? Hayır yine hatalar yapıyorum, yine yanılıyorum, yine zevklerin peşinden koşuyorum. Sonra küüt diye kafa mı duvara çarpıveriyorum.
Bu dünyada kendi başına olmak, ne acı verici bir tecrübe! Sahipsiz olmak, ya da sahibini tanıyamamak! Bu fırsatın büyüklüğünü görememek ne büyük bir talihsizlik! Ama dedim ya kimseyi yargılamak bana düşmez. Ben sadece sahip olduğumu düşündüğüm sonsuz mirası paylaşmak istiyorum. Diğer benleri bulmak, parçaları tamamlamak istiyorum, sevginin azalan yoğunluğunu artırmak istiyorum. İçimde hissettiğim , buluverdiğim bu sonsuz gücü herkesin farketmesini, bulmasını istiyorum. Hiç bir şeyde hissedemediğim bu tarif edilemez yaşam enerjisini herkesin hissetmesini istiyorum.

Ne zaman bu bağı koparsam kendime geldiğimde sefilleri oynuyorum. Toparlanmak zor oluyor. Ben bir sahibim olduğunu biliyor ve inanıyorum. Beni koruyan, gözeten, şımarıklıklarımı çeken, hatalarımı kabul eden, çıkar gözetmeden iyiliğimi isteyen, doğru yoldan ayrılmamamı bekleyen bir sahip. Bir bardak su içmenin ne anlama geldiğini bilmediğimiz hayatlar yaşıyoruz. Sürekli şikayet ediyoruz. Sahip olduklarımız bizi mutlu edemiyor. Hep istiyoruz. O da olsun ,bu da olsun, şu da olsun! İnanmaktan korkar hale gelmişiz, inandığımızı paylaşamaz olmuşuz, hepimiz kendi dünyalarımızda hapse düşmüşüz. Biraraya gelmekten korkuyoruz, kendimizden korkuyoruz, egolarımızın tutsağı olmuşuz.

Sabah çok erkenden gün ağarırken camı açıp derin bir nefes çekmek ne tatlı bir duygu! Ne büyük bir zenginlik! Ne büyük bir nimet! Ne büyük bir sevgi! Bir olmak o nefesle , kuşlarla beraber günün gelişini kutlamak, onlarla beraber şarkılar söylemek ne güzel! Onların enerji kardeşlerim olduğunu bilmek ne güzel!

Bu yaşamda en önemli konu pes etmemek, düştüğünde her defasında yeniden ve çok daha güçlü bir şekilde kalkabilmek, hata yapmaktan korkmamak. Yaşama sevincini kaybetmemek, ne olursa olsun! Son nefesi verene kadar inanmak! Umudu asla yitirmemek! Sahibinin hemen yanı başında olduğunu bilerek güven duymak! Gerçekten görmek için bazen gözlerimizi kapatmayı denemek, tüm önyargılarımızı, egolarımızı, kimliklerimizi, konumlarımızı bırakıp baksak kim olduğumuza , neden burada olduğumuza! Yanılsamaların hayatımızı tamamen işgal etmesine izin vermesek!

Saygılarımla,
Deniz....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder