21 Ekim 2009 Çarşamba

Hedefe giden bir ok olmak!

Küçükken kendi halinde biri olarak günlükler tutardım. Kağıt ve kalemlerin her an yanı başımda durması hoşuma giderdi. Kimselere anlatamadığım detayları sevgili günlük diye defterime anlatırdım. Yıllar geçti ve o yazılarım halen duruyor yanımda ve okurken çok değişik duygulara kapılıyorum. Zaman zaman da gelecekteki bana notlar aktarmışım, bunu unutma, şunu hatırla diye ve bunlar şimdi, bana geçmişte halen yaşamakta olan Deniz'den mesajlar gibi geliyor ve ona burdan sesleniyorum hiç birini unutmadım diye. Zaman kavramı gerçekten göreceli. Farkındalık gözü ile baktığımda aslında tüm zamanlarda aynı anda yaşıyoruz ama olasılıklar evreninde burda olduğumuz bilincini taşıyoruz. Unutuyoruz diğer tüm zamanlardaki bizleri. Quantum fiziğinin haklı olduğunu ispatlıyorum böylece kendimce.

Şimdi biraz daha büyükçe bir Deniz olarak teknolojiyi kullanır oldum günlük tutarken, artık defter kalem yerine klavye ve ekran var. Bir de eskiden defterimi köşe bucak saklardım, şimdi milyonların önüne serdim orda yazıyorum. Milyonlar mı??? Şaşırdım sanırım :)

Halen kendimi çocuk olarak görüyorum, öyle kalabilmek hoşuma gidiyor. Büyük olmak istemek gibi bir kaygım yok hiç. Büyük işleri bir çocuk olarak başarmak, sonsuzluk evreninde hiç çekinmeden, korkmadan bir çocuğun cesareti ile yaşamak istiyorum. Hedeflerim büyük olsun sadece, ve ben bir ok olayım. Rüzgarlar esse, fırtınalar çıksa bile ben bir ok gibi önüme çıkan bütün engelleri delip geçeyim ve hedefimi bulayım.

Bazen çok fazla sisler çıkıveriyor hayat yolculuğunda hedefe giderken. Bazen yoldan sapıyorsun. Kenarda sana cazip gelen bir şeyler dikkatini dağıtıyor, ve çocuksun ya bir anda kendini orda buluyorsun. Sonra içindeki büyük sesler (anne-babalar) çağırıyor Deniiiz gel hadi artık yoluna devam et ne işin var orda diye. Hayat böyle gidiyor işte. Çok sevdiğim ve kendimi bulduğum bir mesleğim var ve meraklı bir kişiliğim. O kim, şu kim, bu ne demek, bu neden böyle, böyle yaparsam ne olur, bunu da mı öğrensem acaba derken bazen hedefime zik zaklar çizerek ilerlediğimi görüyorum. Bu yolda şimdi FriendFeed diye bir kasabaya rastladım. Birşeyler yazıyorum okuyorum, renkli renkli kişiliklerle dolu. Herkesin kendi standlarını açtıkları bir karnaval gibi burası. Bazen aşırı dozda alınca bu rengarenk şekerden, rüyamda http ile başlayan okların gökyüzünden kafama yağdığını görüyorum. Bakalım şimdilik içerdeki büyük seslerden bir ses yok. Sanırım bir şeyler öğreniyorum diye sessiz kalmayı tercih ediyorlar.

Hayatta öğrendiğim en önemli derslerden biri de amaçlarla araçları birbirine karıştırmamak gerektiği. Bir an için az kalsın ben de kapılıveriyordum bu tuzağa. Herşeyde bir denge olması gerektiğine inandığım için FriendFeed'in sadece bir araç olduğunu 100 kere yazıp önüme yapıştırdım. Yoksa insan bu tarz tuzaklara düşüp, bu ortamların hayatlarını yutmasına izin verir hale gelebiliyorlar. Nasıl denizde çok fazla kalmıyoruz üşütüp hasta oluruz diye, burda da aynı ölçüğü sağlamalıyız ,yoksa üşütüp hasta oluruz.

Şimdi likemind diye bir etkinliğe katılmayı planlıyorum. Onlardan çok fazla ilhamlar aldığımı ara ara belirttim. İnsan sürekli aynı ortamda aynı insanlarla aynı konularla yaşayınca yaratıcılığı ölmeye başlıyor. Farklı bir ortamda farklı insanlarla olmayı bu yüzden seviyorum. Çok güzel bir ormanda nefes almak gibi geliyor bana. Normalde hiç bilemeyeceğim böyle değerli insanlara bu kadar yakın olabilmek, interneti gözümde daha bir yüceltti. İnsan olsa gidip alnından öperdim.

21 Eylül 2009 Pazartesi

Tesadüf mü??

Ben tesadüflere hiç inanmıyorum. Bu hayatta hiçbir şeyin ama hiçbir şeyin tesadüf eseri olabileceğini düşünmüyorum. Attığımız adımlar, karşılaştığımız insanlar, başımıza gelenler hiçbiri tesadüf değil. Hepsi içinde bilgi barındıran mesajlar. Buna inandım inanalı hayata bakışım değişti, görüş alanım genişledi. Artık mesajlarla ilgileniyorum. Evrenden bize gönderilen mesajlarla. Yoksa onlara tesadüf deyip, öylece yolumuza devam edersek çok büyük fırsatları kaçırıveririz.

Bugün başınıza bir şey mi geldi? Üzerinde düşünün, bu bir tesadüf olamaz! Size mesaj var. Belki de mesaj kutunuz öylesine doldu ki! Farkında olmadan ve tabii okuyamadan doldurdunuz o kutuyu. Dünya öylesine çok oyalıyor ki bizleri boş işlerle! Kafalarımız öylesine karışık ki gündemimizle, gerçek olan bizi ihmal edip duruyoruz.

Bundan yıllar önce lise ve üniversite dönemimde düzenli olarak günlük tutuyordum. Zaten ben hep yazmayı çok sevdim. Arka planda güzel bir müzik eşliğinde ruhumla ve evrenle iletişime geçme fırsatıydı bu anlar benim için. Psikolojik seanslar gibi gelirdi ve beni çok rahatlatırdı. Bir sıkıntınız varsa eğer yazmanızı tavsiye ederim. Aklınıza gelen herşeyi yazın.

İşte geçenlerde yıllar önce yazdıklarımı hızlıca yeniden okudum ve içimde şimşekler çaktı. Geçmişimde geleceğim yani şu anım için ne kadar çok mesajlar bırakmışım! Geçmişte yaptıklarım ile şu anda olduklarım ne kadar da birbiri ile tutarlı. Ne kadar tesadüften uzak yaşadıklarım. Bizler unutuyoruz, hayatımızda yaşadıklarımızı unutuveriyoruz ve büyük resmi kaybediyoruz. Sonra tesadüf diyoruz. Evrende öyle müthiş bir zeka var ki! İnanın bana yeni doğmuş bir karıncanın hareketleri bile tesadüf değil. Herşeyin bir amacı var. Karınca şanslı çünkü onda düşünme gücü yok, egoları yok, ne yapması gerekiyorsa onu yapıyor sadece ve amacına hizmet ediyor tüm saflığı ile. Ama bizde şu akıl yok mu! Onunla ne kadar da çok karıştırıyoruz ortalığı ve sonradan işin içinden çıkamıyoruz.

Burda kendi çapımda bir araştırmacıyım ben, hayatı araştırıyorum. Gerçekleri bulmaya çalışıyorum. Bana bunun için ne kadar süre verildiğini bilmiyorum ama bildiğim bir şey var o da bana bir süre verildiği. Amacım okumak, öğrenmek, bolca düşünmek ve faydalı olmak. Sadece bir karınca gibi saf olarak kendimi ifade etmek istiyorum evrene, bozulmadan ve tüm iyi niyetim ile. Bulduğum ve bana mutluluk getiren her şeyi paylaşmak istiyorum. Başka bir amacım yok. Ne ünlü ve zengin olmayı ne de başka bir şey! Ben sadece merak etmek ve öğrenmek istiyorum ve bana bırakılan mesajları bulmak ve okumak istiyorum. Bunun için zaman çok ama çok değerli ve dünyanın aklımı karıştırmasına izin vermemeliyim. Bu çok parçalı bir puzzle gibi ve bazen bizim resmimize ait olmayan parçalar gelip karışıveriyor ortalığa ve sonra bunu alıp resmimizin içinde onun yerini bulmaya çalışıyoruz. Ama bu sadece bir zaman kaybı oluyor. Bu yüzden farkında olmalıyız işte. Bazen de kendi puzzlemızı bırakıp başkalarının puzzlelarını yapmaya başlıyoruz. İşte bu yüzden farkında mıyız ortada bir puzzle olduğunun ve uğraştığımız puzzleın bizimki olduğunun ve parçaların doğru parçalar olduğunun!

Burada yeniden, hayran olduğum nasihatı paylaşmak istiyorum. Kendini Bil!!! Bu nasihat sihirli bir kutu gibi, ne zaman içini açsam farklı şeyler öğretiyor bana ve her defasında daha çok içimdekilere odaklanmamı sağlıyor. Çünkü biliyorum ki dünyam böyle çünkü ben böyleyim. Etrafımda olup biten herşeyin sorumlusu sadece benim. Suçlu benim. Anahtar sadece benim. Madem öyle herşeyi daha güzel kılma gücü de benim elimde. Bu bir ayna gibi. Bir şeyleri değiştirmek istiyorsak, önce kendimizi değiştirmek zorundayız. Zihinlerimizden geçen düşünceleri, alışkanlıklarımızı, bağımlılıklarımızı yani kısaca her şeyi!

Saygılarımla,
Deniz...

14 Eylül 2009 Pazartesi

Gerçek Başarının Sırrı

Hayatta başarının sırrının ne olduğu konusunda eminim yüzlerce kitap yazılmıştır ve hepimiz bu konuda düşünmüşüzdür. Benim kendi tecrübeme göre başarının sırrı gerçekten sadece şu anda saklı. Eminim çoğumuz aslında gerçekten şu anda yaşamıyor. Sürekli ya gelecekte ya da geçmişte yaşıyoruz. Yemek yerken o anda orada olmayıp bir saat sonra yapacağımız bir görüşmede oluyoruz. Trafikte araba kullanırken çoğumuz o anda arabada olmayı tercih etmeyip varış noktalarımızda yapacağımız işlerin kaygısında oluveriyoruz. Bu yüzden sabrımız yok. Sürekli bir telaş içinde yaşıyoruz. İçinde bulunduğumuz o en değerli an bize tad vermiyor.

Zihnimiz de bize tad vermiyor, acı bedenlerimiz rahat durmuyor. Şu anda sessizce kalamıyoruz huzurla, yediğimiz lokmaların tadına gerçekten varamıyoruz. Sürekli bir vesvese, kuruntu, senaryolar, ihtimaller içerisinde acı çekiyoruz. Ya şu öyle olmazsa , ya beni kabul etmezlerse, bana bunu neden dedi ki? Acaba ne ima etti? Neden onu yaptım ki?
Sonra yazık oluyor o güzelim anlara!

Bu konuda bana göre en müthiş insanlardan biri Eckhart Tolle. Şimdinin Gücü ve Var olmanın Gücü adlı kitaplarını hayatım boyunca defalarca okumak istiyorum. Verdiği örnekler çok çarpıcı. Diyor ki : Bir kitap almak için kitaplığa doğru yürüdüğünüzde konsantre olmanız gereken görev kitabı almak değil attığınız adımlardır. İşte hayatımız bu yüzden çöplük haline geliyor, her tarafta entropi bu yüzden sürekli artıyor. Evime geldiğimde odama bakıyorum hiç bir şey olması gereken yerde değil, çünkü bir şeyle işim bittiğinde o anda orada olmadığım için veya buna tahammülüm olmadığı için bırakıveriyorum herhangi bir yere ve bu böyle ortada kaos oluşturuyor. İçinde bulunduğumuz anda farkında olarak kalabilsek, ona en üst seviyede önem versek ve zihnimizin saldırılarına karşı uyanık kalabilsek. O anda sorumluluk alabilsek o zaman kalite artmaz mıydı? Okuduğum bir kitapta içinde bulunduğumuz anı bir kum saatinin dar boğazına benzetiyordu yazar, o anda her seferinde sadece bir kumun geçmesine izin veriliyor, ama biz ne yapıyoruz tüm kumları o daracık yerden tek seferde akıtmak istiyoruz.

Şimdi bunun etkilerini ve önemini hayatımda görüyorum. Sürüncemede bırakmak kelimesi benim düşmanım artık. Bir şey yapılması gerekiyorsa bunun zamanı şu andır ve ben o an sadece onu en üst kalite seviyesinde tamamlamak için sorumluluk almalıyım. Yemek yerken önemli olan ağzımdaki lezzet olmalı. Araba kullanırken bundan keyif almalıyım. Acelem ne için? Yürürken çevremdeki güzelliklere odaklanmalıyım, görmeliyim uçan kuşları ve hissetmeliyim yüzüme esen rüzgarı. Çünkü ben sadece bu anda yaşıyorum ve benim için en önemli iş içinde bulunduğum anda yaptığım iş olmalı, o her ne ise!

Tüm bunları topladığımızda bana göre ortaya huzur, sağlık ve başarı çıkıyor. Ben bunu test ettim ve onaylıyorum.

13 Eylül 2009 Pazar

Büyük İnsanlar


Bu dünyayı ve hayatı bir laboratuvar gibi kullanmayı çok seviyorum. Burada hata yapmak yok sadece deneyler var ve öğrenmek var, gelişmek var. Bu bazen ardı ardına bir çok deney yapmayı gerektiriyor ama önemli olan asla ama asla pes etmemek ve inancı asla yitirmemek. Bu durum da bir çok defalar yaptığım deneylerimden kazandığım bir tecrübe.

Geçmişte yaşamış veya günümüzde yaşayan önemli insanların hayat öyküleri çok ilgimi çekiyor. Onlara çok saygı duyuyorum ve bana ilham veriyorlar kendi deneylerim için. En değerli birikimim belki de büyük bir itina ile topladığım bu büyük insanların söylemiş olduğu sözler, nasihatlar, bilgelikler. Onları defalarca okuyorum. Hiç bıkmadan ,usanmadan okuyorum. İçlerinde barınan enerjiyi tüm hücrelerime aktarmak istiyorum. Düşünsenize 60 ya da 70 yıl yaşamış, yıllarını, düşünerek , gerçekleri arayarak geçirmiş bir insanın söylediklerini incelemek size 60 yıllık bir birikimi aşılayabiliyor. Bundan daha faydalı bir aşı olabilir mi? Sadece kanallarımız açık olmalı, kendimizi bir şey sanmamalıyız asla, bu sadece büyük bir yanılgı. Kendimi ne zaman bir şey oldum sansam evrenden bana akan enerji kesilmeye başladı. Bu durum benim bu hayatta kabullenebileceğim son şeyler arasında.

Biraz örnek vereyim. Mesela Einstein'ın söylemiş olduğu aşağıdaki sözün üzerinde kaç defa düşündüm hatırlamıyorum.

"Yaşam sorunları o sorunları ortaya çıkaran düşünce düzeyinde çözülemez!"

İşte bu sözü her okuduğumda üzerinde her düşündüğümde şaşırıp kalıyorum. Üzerinde deneyler yapıyorum ve bu, dibini göremediğim bir kuyu gibi beni daha derine çekiyor. Belkide çoğu sorunumuzu bu yüzden çözemiyoruz, kendimizin dışına çıkıp bakamıyoruz bize. Düşünüyorum kendimin dışına çıkmak nasıl olur? Ne de olsa ben laboratuvar sahibi bir bilim adamıyım. Elimde her şey var. Düşünme gücü, gözlemler ve sayısız deney yapma fırsatı yani yaşamak! Sonra bir model oluşturuyorum, yani bir prototip, ideal olan durum. Bu nedir ? Kendimi tüm ait olduğum sıfatlardan çıkarıyorum, gözlemci durumuna sokuyorum. Ego denen zehir her defasında bana bulaşmaya çalışıyor, bir sakız gibi ondan kurtulmam gerçekten çok zor oluyor. Sadece bir anlığına bunu başarabildiğimde , işte o an müthiş bir haz alıyorum.

Bu yaşam o kadar kısa, o kadar önemli ve değerli bir fırsat ki! Düşünebilme gücünün bize verilmiş en mucizevi şey olduğuna inanıyorum. Bu öyle büyük bir fırsat ki! Ve bir o kadar da tehlikeli. Çok büyük bir silah gibi, iyi amaç için de kötü amaç için de kullanmaya müsait. Neyse ki ben asla niyeti kötü biri olmadım. Laboratuvarımda kötülük üretmek ve yaymak için çalışmıyorum. Tek istediğim şey bir gün ölüm anı beni bulduğunda gülümsemek istiyorum. Bana verilen tüm donanımları, tüm silahları fayda sunmak adına kullanmış, görünmeyenleri görebilmiş, yeteri kadar olgunlaşmış bir bilim adamı kıvamında sonsuzluğa geçiş yapmak için gereken vizeyi almış biri olmak istiyorum. Zaten ölüm denen şeyin sonsuzluğa yeniden doğmak olduğuna inanan biriyim. Her şeyin bir enerji olduğunu biliyorum çünkü ben bunu hissediyorum, bir enerji boyutunda yaşamak beni mutlu ediyor. Yaşamın kaynak koduna girmek gibi bir his bu. İçime akan enerji nehri bana doğru yolda olduğumu söylüyor. Ve işin güzel tarafı bu sonsuzluk nehri herkese akmaya hazır, yeterki kapaklarınızı açın. İzin verin bu akışa. Bunlar benim zenginliklerim ve ben başka bir şey istemiyorum. Bunlara tek başıma da sahip olmak istemiyorum. Bunu paylaşmak istiyorum. Hiç bir şeyin göründüğü gibi olmadığını, gözlerimizin aslında ne kadar büyük bir yanılgı içinde olduğunu hissediyorum. Başlarımıza gelen kötü, acı verici, üzücü şeylerin gerçekte bize mesaj taşıyan elçiler olduğunu görüyorum. Ama işte kodlar çok şifreli ve bize düşen bu şifreleri çözebilmek.

Okumayı seviyorum, düşünmeyi seviyorum, günlükler tutuyorum, sonra yıllardır yazdıklarımı okuduğumda kendime gülüyorum. Acaba benden başka kendini bu kadar çok aşağılayan biri daha var mıdır diye düşünüyorum. Ne yapsam kendime bir türlü yaranamıyorum. Ama ben ve ben çok sıkı dostuz. Birbirimizin dilinden anlıyoruz. Ne de olsa eminiz ki birbirimizin iyiliğini istiyoruz hep.

Her şey enerji! Müzik de öyle. Gerçekten müthiş bir ruh gıdası. Müziğin gücünü sonuna kadar kullandığımı düşünüyorum. Bu hayatta ne çok güzel şey var. Ne çok şey bize hizmet ediyor! Ne kadar çok seviliyoruz ki bu kadar çok ikram görüyoruz! Umarım sonunda fatura ödeyemeyeceğimiz kadar şişkin olmaz.

1 Eylül 2009 Salı

Niyetlerin saflığı

Bir süre ara verdikten sonra yeniden kulağımda müzikle harflere dokunmak çok güzel. Böyle geçen dakikalar benim için her zaman çok değerli olmuştur. Fırtınalı, azgın dalgalarla dolu dünya denizinden içimdeki sakin limana demir atmak gibi geçmiştir bu dakikalar hep. Huzur verici ve iyileştirici. İşte yine döndüm limanıma.

Bugünlerde niyetlere kafayı taktım. Hayatlarımızın, farkında olduğumuz ve olmadığımız binlerce niyetlerden oluştuğunu düşünüyorum ve bizim saflığımızı tamamen onların belirlediğini. Onlar ne kadar saf ise bizler de o kadar saf oluyoruz. Şimdi niyetlerimi düşünüyorum. Yaşarken farkında olarak veya olmayarak nelere niyet ettiğimi ve onların ne kadar saf olduğunu sorguluyorum. Bu konu nerden aklıma geldi dersek, bugün iş yerimin terasında yağmuru izlerken yaprakların ucundan yavaşça sarkan ve yere düşen yağmur tanecikleri bana bu ilhamı verdi. Öylesine saf ve berrak göründüler ki gözüme onlarla empati yaptım. Kendi berraklığımı sorguladım yaşamımda. Hayattan ne istiyorum?, kimlerden ne gibi çıkarlarım var? Beklentilerim neler? Bu uğurda ne gibi davranışlarda bulunuyorum? Birilerini kırıp incitiyor muyum bu uğurda? Üzüyor muyum farkında olmadan onları? Davranışlarım ne kadar beni ifade ediyor? İçimdekilerle dışımdakiler ne kadar birbirinin aynı? Hayatımda neler olup bitiyor? Bunların sebebi ve kaynağı nedir? Benim rolüm nedir?

Sürekli, her an, her dakika ve saat her şeyin sadece enerjiden ibaret olduğuna daha fazla inanıyorum. Hayatlarımız bir yöne doğru gidiyor ve bizler çoğu zaman direksiyonun başında olmuyoruz. Farkında olmadan kontrolsüzce düşünceler aklımızdan akıp gidiyor. Ne bir filtre var ne de onlara yön verecek valfler. Farkına bir varabilsek onların ne kadar önemli olduğunun! Hepsinin çok güçlü enerji dalgalarına sahip olduğunun ve hayatımıza yön verdiğinin! Niyetlerimizin ne kadar büyük bir güce sahip olduğunu bir bilebilsek ve hiç unutmasak. O zaman işte o zaman önümüzde duran hayat direksiyonlarımızın farkına vararak kontrolü ele alabilirdik. Beynimize akıp duran kötü dalgaları durdurabilsek, sevgi enerjisine yer açabilsek içimizde ve onların hayatımıza şifa verdiğine tanık olabilsek. Endişelerin, kuruntuların, nefretlerin, kıskançlıkların, intikam duygularının birer zehir olduğunu görebilsek ve onların bizi ne kadar hasta ettiğinin farkına varabilsek. Bunlarla bilinçli bir şekilde mücadele edebilmek için kendimizi eğitsek. Bu gerçekten eğitimlerin en müthişi olurdu. Bir şeyleri öğrenmek için harcadığımız çabanın bir kısmını buna verebilseydik ve hayatımızın bir yağmur damlası kadar berrak olması için mücadele edebilseydik, bu ne muhteşem bir ilerleme olurdu. Zaten bu dünya bizi öyle bir ele geçirdi ki, önceliklerimizi bile unuttuk. Nelere gerçekten ihtiyacımız olduğunu unuttuk. Birer robot haline geldik. Gözümüzü hırs bürüdü ve artık gerçekten göremez ,gerçekten duyamaz olduk. Bizler çok kirlendik. Arınmaya, temizlenmeye öyle çok ihtiyacımız var ki!

Keşke mutluluk pusulamızın bozulduğunu anlayabilseydik!

Tüm bu konularda yazılmış onlarca kitap var ve insanların artık bunlarla daha fazla ilgilendiğini görüyor olmak çok güzel. Ben de yıllardır okurum, okuyup düşünürüm, ve bir türlü kendimden memnun olamadım. Bir türlü yeterli göremedim kendimi. Ama bunca yıldan sonra o kitaplarda gerçekten nelerden bahsettiğini daha yeni anladığımın farkına varıyorum. Meğer yıllardır hiç bir şey anlamamışım, ama onlar birer tohum gibi hayatıma serpilmiş ve işte şimdi filizleniyorlar. Bunları içimde hissediyorum. Bana huzur verince anlıyorum. Hayatımda tecrübe ediyorum ,gözlemliyorum ve düşünüyorum. Artık biliyorum ki neye niyet ediyorsam o hayatımda bir gerçek haline dönüşüveriyor. Sihir gibi bir şey bu. Zaman yüzünden farkına varamıyoruz. Zaman bizi kör ediyor , bir sis perdesi gibi kapatıyor her şeyi. Ama pes etmezseniz bunun peşini bırakmazsanız kalkıveriyor tüm sis perdeleri. O zaman anlıyorsunuz neye ait olduğunuzu ve ne kadar büyük bir gücün bir parçası olduğunuzu ve uğrunda mücadele edip durduğunuz tüm o şeylerin ne büyük bir yanılsama olduğunu.

Saygılarımla,
Deniz....

19 Temmuz 2009 Pazar

Zaman Kasesi


Hep insan olmanın anlamı üzerine düşünmüşümdür ve dileğim bu düşünme eyleminin ölene dek hiç son bulmaması. Zaten beni bu konuda düşündüren gerçek, ölüm denen olgu. Sonsuzluğu düşünüyorum ve bunun içerisinde bir an ,çok kısacık bir an, Deniz ismi ile yaşayıp ölüyorum. Ama neden? Herşeyin bir sebebi bir anlamı olduğuna inanan ben Deniz işte bunun da bir önemi bir sebebi olduğuna inanıyorum. Ne yapmalıyım? Nasıl bir Deniz olmalıyım? Görevim nedir bu kısacık hayatta?

Kişisel gelişim uzmanları sürekli insanın bir hedefi olmasının öneminden bahsederler, hayatta bir amacın olması gerektiğinden, anlamlı bir yaşam için. Gerçekten de kendimize hedefler koymalı ve zaman denen kasemizi bizi bu hedeflere ulaştıracak eylemler ile doldurmalıyız. Ama işte burda sorulması gereken en önemli diğer soru : Bu hedeflerin neler olması gerektiği.

Apollo Tapınağının girişinde yazan "Gnothi Seauton" yani "Kendini Bil" mesajı gerçekten içinde çok derin mesajlar barındırıyor. Doğru ya kendimi bilmezsem hedeflerimi, amaçlarımı nereden bilebilirim? Başarının her zaman içten dışa doğru geldiğine inanırım. Önce içimizde, özümüzde başarıyı yakalamalıyız ,sonrasında işte ve dış sosyal çevremizdeki başarılar gelmeli. Önce ailemizde yakalamalıyız başarıyı ve mutluluğu. İçimizde kendimizle barışık olabilmeliyiz. Bizler ne yapıyoruz? Sürekli başkalarını yargılayıp duruyoruz. Kendi içimizde neler olup bittiğinin farkında olmadan , sürekli dışarda bizi ilgilendirmeyen işlere burnumuzu sokuveriyoruz. Kendimize öylesine yabancıyız ki!

Geldiğimiz bu yaşam noktasında dikkatlerimizi dağıtan, bizi oyalayan, kendimizi bilmemizden bizi alıkoyan o kadar çok faktör var ki! Sanki cezalandırılıyoruz. Tüm bu etkenlerin içinde kendimizi kaybetmememiz öylesine önemli ki! Zaman sürekli artan bir ivmeyle yol alıyor. Günler saatler gibi, haftalar günler gibi ve yıllar aylar gibi gelip geçiyor. Durup baktığımda zaman kaseme, içinde biriktirdiğim şeylerin ne kadar saçmalıklarla dolu olduğunu gördüğümde üzülüyorum. Ama seviniyorum çünkü hala burdayım, hayattayım. Hala şansım var. Derslerimi alıp, yeniden yola koyulmak, daha fazla kendimi bilmeye odaklanmak zorundayım. Bu kısacık hayatım anlamsız olmamalı. Bir ot gibi geçmemeli yıllar. İçi ben ile dopdolu olmalı zaman kasemin, beni ben yapan şeylerle. Öldüğümde sonsuzlukta parlayan bir yıldız olabilmeliyim. Yaşamın önemini kavramış , hayatını çarçur etmemiş, kendisine gönderilen mesajları almış bir insan olarak yaşayıp ,gerçek yurduma dönmeliyim. Burası bir okulsa, diplomasını başarıyla alarak mezun olmuş bir öğrenci olmak istiyorum. Ölüme inanmıyorum ben. Ölüm sadece yeni bir başlangıç, mutlak gerçeğe açılan bir kapı. Bu düşünce beni daha mutlu, daha iyi bir insan yapmaya yetiyor. İnsanları üzmek aldatmak istemiyorum. Bu kısacık yaşamdan çok keyif almak istiyorum. Hatalarımı beni daha olgunlaştıran dersler olarak görmek istiyorum. Bir bardak su içtiğimde bana bunu verene teşekkür etmek istiyorum. Yüreğimde mutluluk enerjisinin sonsuzluk ile birleştiğini hissediyorum. Tüm tecrübelerim , iç seslerim , hislerim ile bunların mutlak gerçekliğine inanıyorum. Başka yollara da saptım bu hayatta ama hiç biri bana bu lezzeti veremedi. Hiçbirinde bu kadar net mutluluğu ve zenginliği hissetmedim.

Tüm bunların hayatın şifreleri olduğuna inanıyorum ve onları çözebilelim diye bize verilen en değerli gücün yani aklın değerini bir kez daha anlıyorum.

Saygılarımla,
Deniz ....

26 Mayıs 2009 Salı

Güç

Hepimizin içinde bir yerlerde çok büyük bir güç barındığına inanıyorum. Herşeyin üstesinden onu kullanarak gelebileceğimiz, düştüğümüzde bizim kalkmamızı sağlayacak, tüm olumsuzlukları giderebilecek, çirkinlikleri güzelliklere dönüştürebilecek bir güç var içimizde bir yerlerde. Önce ona inanmalı ve sonra bulmalı ve gerektiğinde kullanabilmeliyiz. Bu güce hepimizin çok fazla ihtiyacı var. Ona sığınmaya ihtiyacımız var. Böyle bir şeyi hissetmiyorsanız, o zaman aramalısınız. Kendi içinize dönmeli ve Onu aramalısınız. Size tüm samimiyetimle söyleyebilirim ki hayatınızdaki en öncelikli amacınız Onu bulmak olmalı. Her yerde aramalısınız. Onu bulmaya niyet etmelisiniz, istemelisiniz ve hazır olmalısınız. Yüreğinizde o güce yer açmalısınız. Onu bulduğunuz zaman artık kendinizi bir süper kahraman gibi hissedebilirsiniz. Çünkü o size her konuda en güzel klavuzluğu yapacaktır ve ihtiyacınız olan gücü verecektir huzurlu bir yaşam için.

Saygılarımla,
Deniz....