26 Nisan 2009 Pazar

Düşünceler ve Enerji

Ben hep aklı bir karış havada diye tabir edilen insanlardan olmuşumdur. İlkokuldan itibaren hayal gücüm, merakım ile birleşmiş ve kendimi sürekli sorular sorarken bulmuşumdur. Her zaman niyeti olan bir insan olmuşumdur. Şimdi geçmişe dönüp baktığımda hayatımda bir takım manyetik alanların oluştuğunu ve bunların beni bir şeylere yakınlaştırıp bir şeylerden uzaklaştırmış olduğunu görüyorum. Bazen hayatta bazı şeyler bizlere zor geliyor, istediğimiz şeyler olmuyor. Hemen sıkılmaya isyan etmeye başlıyoruz. Her şeyi çok çabuk istiyoruz. Şimdi düşündüğümde her defasında ne kadar aciz ve zavallı olduğumuzun farkına varıyorum. Körlüğümüz karşısında şaşırıyorum. Düşüncelerin, hayal dünyamızın önemi karşısında şok oluyorum. Ben kitap okumaya başladığımdan itibaren her zaman hayatını sorgulayan kişisel gelişimine çok önem veren bir niyet içerisinde olmuşumdur. Şimdi bakıyorum artık çekim yasaları, pozitif düşüncenin gücü ve quantum fiziği ile ilgili kitaplar her yerimizi sarmaya başladı. Bu gerçekten çok hoş. İnsanların bilincinin bu yönde gelişiyor olması gerçekten çok önemli. Her bir insan kadar ayrı ayrı dünyalar var aslında, her ruhun buraya geliş amacı var, üstün bir özelliği var ama bulmamız gereken nokta ortak. Hepimiz değişik yollardan ve tecrübelerden geçerek Bir'i bulmaya çalışmalıyız. O yüzden herkesin yoluna saygı duymak zorundayız. Kimsenin yolunu aşağılayamayız. Sadece sevgi ile, birilerini kendi tarafımıza dahil edeceğiz kaygısı olmadan, bir çıkar hesabı yapmadan fikirlerimizi paylaşmalıyız. Mutlaka bu moda akımları bize yardımcı olacak araçlar olarak görmeliyiz. Onları amaç haline getirip, büyük resmi unutur hale gelmemeliyiz. Bir'liğe giden yollarda yolumuzu şaşırmamalıyız. Yüzüklerin efendisi filminde 2 hobbit'in gösterdiği azmi gösterip, bizi yolumuzdan saptırmak isteyen her türlü tehlikeye rağmen hedefimize ulaşmalıyız.

Her şeyin aslında enerji olduğundan bahsetmiştim. Düşüncelerimiz de enerji, aklımızdan geçen her bir düşünce ve hayal, evrende bir şeyleri tetikleyen unsurlar haline geliveriyor. Bir yaşam niyetiniz var ise etrafınızda buna uygun bir manyetik alan oluşturuyorsunuz. Sonra her şeyi yöneten ve herşeyin hakimi olan o büyük enerji ,sizin niyetinizin saflığı doğrultusunda size yardım etmeye başlıyor. Ben hayatımın bir çok döneminde niyetlerimin gücü ile hayatıma yön verildiğini, o anlarda hissedemesem de daha sonra, mutlaka hissetmişimdir. Bu da beni her defasında düşüncelerimi kontrol etmeye zorlamıştır. Düşünceler ile hasta olunup, düşünceler ile iyileşildiğine de inanıyorum. Nefes alıp vermenin önemine de inanıyorum. Zehirli ve bize huzursuzluk veren düşünceler üretiyorsak eğer ve düşünce de bir enerji olduğu için bu zehirin vücudumuzda bir yerlerde dönüşüme uğradığını düşünüyorum. Enerji asla yok edilemez ve büyük patlamadan sonra yeni baştan hiç bir enerji yaratılmamıştır. Sadece sürekli bir dönüşüm içindedir. Çok yemek yiyorsak ,bu fazladan aldığımız enerji, bir yerlerde yoğunlaşıp bize sorunlar çıkarıyor. Enerjinin korunumu yasası her yerde kendini ispatlıyor. Beynimizde, bedenimizde, hayatımızda ve evrende. Sürekli bir döngü yaşanıyor. Farkındalık fenerimizi bu yüzden buraya da tutmamız gerekiyor. Neler düşündüğümüzü önemsememiz gerek, niyetlerimizde dikkatli olmamız gerek. Ancak ve ancak sevginin enerjisi ile hayatımızı aydınlatabileceğimizin farkında olmamız gerek. Kendimizi, çevremizi ve hayatımızı güzelleştirebilecek tek enerji sevgi enerjisidir. Çünkü bu evren bu enerji ile yaratılmıştır. Bilerek veya bilmeyerek yaydığınız her kötü enerji önce size, sonra hayatınıza ve çevrenize zarar verecektir. Kötü arkadaşları kendinize çekip, şansızlıkları, kötü talih dediğiniz olayları kendinize çekeceksinizdir. Sonra da isyan edip bu döngünün daha da şiddetlenmesine sebep olacaksınızdır. Hayatınızda bir şeyler kötü gidiyor, hastalanıyorsanız, tüm talihsizlikler sizi buluyorsa, enerjinin korunumu yasasını hatırlamalısınız. Büyük ve herşeyin kaynağı olan sonsuzluk enerjisine yönelip sevgi enerjisini tüm hücrelerinize çekmelisiniz. Her nefes alışınızda sevgi olmalı ve her nefes verişinizde kötülüğü uzaklaştırmalısınız bedeninizden ve hayatınızdan.

Allah en büyük sonsuzluk enerjisi ise mutlaka bu enerjinin değişik bileşenleri mevcut. Bu enerjinin bildiğimiz ,öğrendiğimiz kadarı ile 99 değişik ismi mevcut ve her bir isim değişik enerji dalgaları yaymakta, bunları inanarak tekrarladığımızda bu enerjinin hayatımıza akmasına izin veriyoruz düşüncelerimiz aracılığı ile. Enerji bedenimizdeki eksiklikler , hatalar bu şekilde düzeliyor. Uzak doğu felsefeleri çok moda ve onlara baktığımızda buna benzer şeyler görüyoruz. Sevginin önemini vurguluyorlar, çok değişik mantraları var ve bunlara bakarak meditasyon yapıp bunlardan enerji alıyorlar. Ben dünyada bugüne kadar her şeyde birlik kavramının geçerli olduğuna inandığım için dinlerin de birbirinden ayrı olabileceğini asla düşünmüyorum. Bu evrenin tek bir hakimi var ve ancak tek bir inanç sistemi olabilir. Ancak nasıl enerji dönüşüyorsa insanlar da zaman içinde bu enerji ile dönüşüyorlar. Algıları düşünce yapıları değişiyor ve bu yüzden bu sisteme uygun enerji boyutuna geçiriliyorlar ve biz bunları birbirinden ayrı ve hatta birbirine düşman dinler olacak hale sokuveriyoruz. Burada da birlik kavramından uzaklaşıyoruz.

İnsan farkında olmadan ya da inkar ettiği, kendisine verilen kutsal düşünce gücü ile bazen her şeyin hakiminin kendisi olduğu yanılgısına düşüveriyor. Kendi içindeki büyük yaratıcının ufacık bir yansıması ile ama onu inkar ederek bir takım gerçeklerin yanılsamalarını keşfettiğini sanıyor. Böylelikle bir takım ideolojiler, moda inanç akımları, felsefeler türetiveriyor. Ya da mevcutta yer alan ve Bir'lik enerjisinden doğmuş bir inanç sistemine saldırıp onu parçalara ayırıveriyor. Kendi zavallı akılları ile kendi oluşturdukları bu akımlara yönelip yollarını şaşırıyorlar ve en kötüsü bu yanlışları hayatlarında körü körüne sabitleyip, doğrulaştırıyorlar, artık kimseyi dinlemeyip üstüne üstlük başkalarına da zarar vermeye başlıyorlar. Bu zehir yayılmaya başlıyor.

Tüm bu düzen içerisinde doğruluktan ayrılmamayı başaran, manevi güçleri ile her şeyin yaratıcısına bir nebze daha yakınlaşabilen özel insanların varlığına da inanıyorum. Bunlar bir şekilde mesajlarını vermeye çalışıp Bir'lik kavramı doğrultusunda bu sevgiyi herkese aşılamaya çalışmışlar. Yaydıkları sevgi enerjisi her seferinde onlara yeniden dönerek daha da yücelmelerini sağlamış. Karanlıkları aydınlatan çok güçlü bir ışık olmuşlar.

Her şeyin sahibi ve yaratıcısı olan ve sonsuz enerjiye sahip O büyük varlıktan bizlere düşüncelerin en güzellerini göndermesini diliyorum. O güzel enerji ile yıkanıp tertemiz kalalım. Bu sevgi akışının geldiği kaynak asla kurumasın ve bizler amacına ulaşmış ve Bir'liğine dönmüş, görevini yerine getirmiş ruhlar olalım.

Saygılarımla,
Deniz...

Sevgi


Ben birlik kavramını her zaman ilham verici bulmuşumdur.Evrenin bir hiçlikten yaratıldığına yani büyük patlama (Big Bang) anına da inanıyorum. Aklımızın alamayacağı bir anda enerji yaratıldı ve o andan itibaren her şey bu enerjinin değişik görüntüleri haline geldi. Yani enerji şekil değiştirdi, gezegenler oluştu, şekil değiştirdi dünya oluştu ve yine değişik formlara ağaçlara, denizlere yıldızlara dönüştü. Ama insanı en fazla hayrete düşüren nokta tüm bu dönüşümlerde muhteşem bir zekanın izleri olması. Gezegenler arası mesafelerdeki muhteşem incelik ve çekim yasaları. Güneş mucizesi! ve Dünya'nın oluşumu ve içindeki mucizevi denge. Bu kadar karışık bir puzzle bu kadar uyum içinde nasıl biraraya getirilir akıllara zarar. Atomaltı parçacıklardan gezegenlere ve güneş sistemlerine , kara deliklere kadar her şeyin bir anda meydana gelen bir enerjiden oluşması ve büyük bir plan dahilinde ,bir mühendislik projesi gibi hiç bir hata olmadan gerçeğe dönüşmesi ve sonunda insanın ortaya çıkması! Büyük zekanın muhteşem eseri! İnsanlar hala beynin yapısı karşısında hayretlere düşüyorlar. Her bir hücre sanki evrenin zekasının bir sembolü. Var mı gözlerden daha iyi bir fotoğraf makinası! Kalpten daha iyi bir pompa! Yunuslardan daha iyi bir aerodinamik yapı! Yarasalardan daha iyi bir radar! Kartallardan daha iyi bir göz. Burada evrende ve içimizde olup bitenleri anlatabilmek iddiam sadece beni komik duruma düşürür. Ama evrenin hangi tarafına baksam sevgi görüyorum. İkram görüyorum. Zeka görüyorum. Şaşırıp kalıyorum.

Hayatımda her zaman bir şeylerin bağımlısı olmaktan nefret etmişimdir. "Seni bütün gücü ile diğerlerinden farksız yapmaya çalışan bir dünyada kendin olarak kalabilmek dünyanın en zor savaşını vermek demektir ve bu savaş bir başladı mı asla bitmez" (e.e.cummings) felsefesi ile yaşamaya çalışmışımdır. Ama çevreme baktığımda kümeleşen ,gruplaşan insanlar görüyorum. Birbirinden kopan, birbirine tahammülü olmayan, sevgi duymayan insanlar görüyorum. Birlik kavramını göremiyorum hiç bir yerde. Tabiatı bile bozduk, türleri yok ettik. En tehlikeli virusun insanın ta kendisi olmasını sağladık. Fikirleri, kavramları birbirinin içine karıştırdık ve işin içinden çıkamadık. Ortalıkta Atatürkçüler, nurcular, dinciler, kürtler,lazlar, ermeniler, baş örtüsü takanlar takmayanlar, oruç tutmadığı için birilerini dövenler, içki içtiği için birilerini öldürenler, hakkı olmadığı halde başkalarının malına , ırzına geçenler, para hırsı ile hiç vicdan sızlaması yaşamadan, umursamadan devleti dolandıranlar hallerine geldik. Sürekli bir sıfatımız olmak zorundaydı. İnsan olmak yetmiyordu. Bir tarafta muhteşem sonsuz bir sevgi ile belli bir amaç için yaratılmış evren ama bunu görmekten çoook uzakta kendi açtığı kuyuya düşen ve içinden bir türlü çıkamayan, önünü bile görmekten aciz biz insanlar. Artık bize verilen tüm üstün özellikleri sürekli bir şeyleri yok etmek için kullanır hale geldik. Eminim burada yazdığım bazı cümleleri okuyanlar hemen bana da bir takım sıfatları yakıştırmıştır. Ama yanılıyorsunuz, ben o söyledikleriniz değilim, sizler de o size yapışıp kalan o sıfatlar değilsiniz. Bizler güneşiz, ayız, uzayız , evreniz, bizler biriz. Artık çemberlerimizi genişletmeli ,kendimize çeki düzen vermeliyiz. Her birimiz her bir hücresi ile bu kadar kutsal ve değerli iken nasıl kötülük enerjisi böyle yayılabiliyor. Artık birbirimize sevgi ile bakmamız gerekiyor, artık kendimizi anlamamız gerekiyor, basit çıkar hesapları yapmak yerine sonsuzluğumuzu geri kazanmamız gerekiyor. Öldürdüğümüz o sevgiyi yeniden canlandırmamız gerekiyor.

Saygılarımla,
Deniz...

Yaşama Sevinci

Zamanın çok hızlı geçtiği bir çağda yaşıyoruz. Bizi oyalayan, dikkatimizi çeken o kadar çok şey var ki! Televizyonda yüzlerce kanal var, internet her yerde artık ve onsuz yapamıyoruz. Bilgisayar oyunları bizleri bile kendine çekmeye yetecek kalitede. İş hayatı zaten büyük bir ivme ile zamanda yolculuk yapmamızı sağlıyor. Bu kadar meşgul olmak beni gerçekten korkutuyor. Hepimiz hızlandırılmış filmler gibi yaşıyoruz hayatımızı. Sürekli bir telaş içindeyiz, bir yerlere yetişmemiz, bir takım işleri halletmemiz gerekiyor. Sabır desen artık çoğumuzda kalmadı. Trafikte 3sn. beklemeye bile dayanamadığımız için kornaları ambulanslar gibi kullanıyoruz. Bence büyükşehirlerde insanların ruhları hastalanıyor. Bulaşıcı bir şekilde hepimize yayılıyor. Bilincimiz devre dışı ve büyülenmiş gibi hızla dönen bir çarkın etkisinden kurtulamıyoruz. Bazen elimde bir kumanda olsa ve dondurma düğmesine basarak tüm hayatı dondurabilsem diye hayal kuruyorum, çıksam her şeyin dışına ve ruhuma bir nefes aldırsam, uzaktan izlesem karşımda donup kalmış olan bu manzarayı. Demiştik ya gerçekten yaşam sorunları o sorunları ortaya çıkaran düşünce düzeyinde çözülemiyor. Anlayamıyoruz içindeyken bu düzenin ne kadar mikroplu olduğunu.

Bu yüzden meditasyon kavramlarını seviyorum. Sessizce bir kenara çekilip hiç bir şey düşünmeden her şeyi unutup zamanda kaybolmak hoşuma gidiyor. Ruhum nefes alıyor sanki. Dua ediyorum. Evrenle bir oluyorum. İnsan olduğumu hatırlamaya çalışıyorum. Ben bir robot değilim ki! Meditasyon anlarım benim ruhuma yakıt verdiğim benzin istasyonları gibi. O anlarda ne olduğumu hatırlatıyorum kendime , neyin bir parçası olduğumu, hedeflerimi, ne için yaşadığımı, nereye gittiğimi. Ne gibi hatalar yaptığımı ve onlardan ne dersler almam gerektiğini düşünüyorum. Dua ederek , sevgi çekiyorum içime. Herşeyin bir enerji olduğunu ve her şeyle bir olduğumu hissediyorum. Bu düzenin sahibi ile toplantı yapıyorum. Bana ilham vermesini istiyorum. Tamamen saf ve temiz bir kalp ile bu toplantıda bulunmak istiyorum. Zayıflıklarımın ve acizliklerimin farkında olduğumu düşünüyorum. Bu bir vakum gibi çalışıyor. Evrenin enerjisi içime akmaya başlıyor. Huzur buluyorum, bu öylesine bir duygu ki, hiç bir makam, hiç bir maddi gelir, şan şöhret bu sevinci veremez. Bu sadece benim için geçerli değil. Hepimiz insanız. Hepimiz bu duyguya muhtacız. Ama direnemiyoruz. Yenik düşüyoruz, kendimizi bir şey zannediyoruz. Kendimize zaman vermiyoruz. Düşünmüyoruz. Gelgitlere kapılıyoruz.

Bana göre bu dünyadaki en büyük ve önemli başarı yaşama sevincini asla kaybetmemek. Görüyoruz ki büyük servetler bir ekonomik kriz ile beraber saman alevi gibi eriyip kül olabiliyor.
Sevdiklerimizi kaybedebiliyoruz, işlerimizi kaybedebiliyoruz. Dünyada mutluluk şartı olarak gördüğümüz tüm bu yanılsamalara dayandığımızda bizi yarı yolda bırakabiliyor. Ama bir ruhumuz olduğunu farkına vararak onu ihmal etmeden, onu beslemek adına yaşadığımızda, tüm evren ile bir olduğumuzda o zaman bu gücün asla bizi yarı yolda bırakmayacağını hissediyoruz. Arkamızda büyük bir gücün varlığı bize güç ve güven veriyor. Korkularımız dağılıyor. İçimiz yaşama sevinci ile doluyor. Artık mutluluklarımızı bu yanılsamalara bağlamadığımız için de hiç bir zaman kaybedecek bir şeyimiz olmuyor. Sonsuzlukta yaşıyoruz artık. Sürekli bir ilham alıyoruz evrenden. Ruhumuz sonsuz bir enerji kaynağı ile bağlantı haline geçiyor. Çıkar yok, kandırmaca yok, ucuz hesaplar yok, korku yok. Sadece saf bir sevgi ve şüphesiz bir inanç var.

Bu noktadan sonra bu evrenin sahibi olan güç size fısıldamaya başlıyor. Size yol gösteriyor. Neyi doğru neyi yanlış yaptığınızın farkına varmanızı sağlıyor. Çünkü samimiyet var. Bu samimiyet öyle bir şey ki asla kirli oyunlar içermiyor, iki yüzlülük yapmıyorsunuz. İnsanları, dünyayı, kendinizi kandırabilirsiniz belki ama bu enerjiyi kandıramazsınız. Bu öyle bir bilgelik ki, yaptığınız tüm kötülükleri , aldatmacaları kayıt ediyor, asla unutmuyor. İyilikleri de unutmuyor, ve hiç ummadığınız bir anda evrene verdiğiniz bu enerji dönüp dolaşıp sizi buluyor. Şaşırıyorsunuz bazen. Birine yaptığınız bir haksızlık bir bakıyorsunuz bir zaman sonra dönüp dolaşıp size yapılıveriyor. Bu aklımızla algılayamacağımız büyük enerjiyi asla kandıramayacağımızın bilincinde yaşamalıyız. Gerçekten yaşama sevincine ve iç huzuruna sahip olmak istiyorsanız bunu istemeniz gereken tek bir merci olduğuna inanmanız gerekiyor. Kanallarınızı tıkadıysanız önce onları açmanız gerekiyor. Yoksa sadece kendini kandıran, gerçek servetleri görmezden gelip yanılsamaların oyuncağı haline gelmiş bir robot olarak yaşamaya ve yok olmaya mahkum olursunuz..

Saygılarımla,
Deniz...

25 Nisan 2009 Cumartesi

Yaşam Sorunları



Sorunlar her zaman olmuştur ve her zaman da olacaktır. Çocukken uzaktan kumandalı bir arabamız olmaması bir sorunken ilerki dönemlerde bu sorunlar farklı şekillerde ortaya çıkmıştır. Burada Einstein'ın çok güzel ve düşündürücü bir sözünü paylaşmak isterim:

"Yaşam sorunları , o sorunların ortaya çıktığı düşünce düzeyinde çözülemez."

Bunu ben kendi hayatımda çok defa gözlemledim. Gerçekten de sorunlarımızın farkında olmak ve çözebilmek için mutlaka değişik düzeylerden onlara bakmasını becerebilmeliyiz. Hepimiz aynı havayı soluyor, aynı güneşin altında ısınıyoruz, gece ve gündüz hepimiz için aynı, ama meydana gelen bir olay farklı insanlara farklı etkiler yapabiliyor. Çünkü algılarımız ve tutumlarımız farklı. Farklı farkındalık seviyelerinde bu olayları görüyor ve yorumluyoruz. Bu yüzden üzerinde düşünülmesi gereken önemli konulardan biri de tutumlarımız olarak ortaya çıkıveriyor.

Bazı zamanlarda kendimle baş başa kaldığımda farkındalık alıştırmaları yaparak bu yönümü iyileştirmeye çalışıyorum. Mesela bir papatya alıyorum elime ve bakıyorum dikkatlice. Renginin tonlarına odaklanıyorum, yapraklarındaki dizilişe bakıyorum, sonra kokluyorum. Kokuyu algılamaya çalışıyorum. Sonra düşünüyorum tüm bu özellikler bir araya gelip papatyayı oluşturmuş diye. Sonra varlığının amacını sorguluyorum. Neden bu papatya ortaya çıkmış? Sanki farkedilmek istiyor, "hey ben buradayım bak! " diye bağırıyor. Sonra düşünüyorum onu farkeden, varlığının bilincinde olan birileri olmasaydı acaba var olabilir miydi? Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Çiçeklere, böceklere, doğada tüm güzelliği ile varlığını sunan tüm canlılarla bu alıştırmaları milyarlarca defa tekrar edebiliriz. Sonra ortaya çıkan tek bir gerçek olduğunu görüyorum. Etrafımızda varlığını ortaya koyan tüm bu unsurların farkına varabilen tek canlı insan. Sonra demek ki tüm bu düzen insan var olduğu için var olmuş diye düşünüyorum. Sonra önemimi hatırlıyorum. Ben her gün işe gidip gelen , e-mailler gönderen, arkadaşları ile arada sırada bir araya gelen, karnını doyuran sıradan bir canlı değilim. Ben çok önemli bir varlığım. Etrafımda farkına varmamı bekleyen bir sonsuzluk var. Düşünme gücüm var. O zaman kendimi daha iyi anlamak zorundayım. Evreni daha iyi anlamak zorundayım. Demek ki ben burada farkına varmak, gelişmek, olgunlaşmak ve öğrenmek için varım. Bu üstün özelliklerim ile zamanımı boşa harcıyor, miskinlik yapıyor, ya da iyi ve güzel işler yapmak yerine kötülüklerin artmasına sebeb oluyorsam o zaman amacıma hizmet etmiyorumdur. Muhteşem özelliklerle donatılmış bir makina ya da bilgisayarı sadece mayın tarlası oyununu oynamak için kullanıyorumdur.

İşte tüm bunların farkına vardığımızda o zaman sorunların olmasını kabul etmemiz daha bir kolaylaşıyor. Aslında bir okulun öğrencileri olduğumuzu keşfediyoruz. Sürekli bir şeyler öğrenmesi gereken , zamanını olgunlaşma adına kullanan öğrenciler olmalıyız. Bol bol düşünmeli ve farkındalık içinde yaşamalıyız. Sorunlarımızı bizlerin öğretmenleri olarak görmeliyiz. Her bir sorunun, sıkıntının ardından bir seviye daha olgunlaştığımızın farkında olmalıyız. Asla ve asla pes etmemeli ve sınıflarımızı geçmek adına çalışmalıyız. Pozitif düşünerek, gücümüze inanarak ve önemimizin bilincinde olarak yaşamalıyız. Düşünsenize , dünya, atmosfer, güneş ve ay, tüm canlılar, bitki örtüsü, soluduğumuz hava, denizler, dağlar, çeşit çeşit meyveler, sebzeler hepsi sadece bize hizmet ediyor. Demek ki bizi seven önemseyen, koruyan kollayan bir güç var. İyi olmamızı istiyor, güçlenmemizi ve farkında olmamızı istiyor. Bizi çok seviyor. O zaman nasıl olur da tüm bu gerçeklikleri görmezden gelerek, kendimizi bunlardan kopararak, yok ben böyle bir anlayışı kabul etmiyorum. Ben günümü gün edip, hayatımı saçmalıklarla doldurup, sürekli yaramazlıklar yapmak istiyorum diyebiliriz? Hangimizin öğretmeni, annesi babası bizim bu şekilde yaşamamıza izin verdi ki, bizi seven gözetip kollayan bu güç buna izin versin?

Ben şahsen ne zaman bu farkındalıkları unutsam. Sorunlar daha bir ağırlaşmaya, sıkıntılar işkence haline gelmeye başladığını gördüm. Bana ilham veren kaynaklar sanki kurumaya başlıyordu. Sonra daha fazla dayanamayıp her defasında o papatyayı yeniden elime aldım ve o yeniden bana dersimi verdi. O anda ben ve papatyanın aslında bir olduğumuzu hissediyordum. Aslında her şey ortak bir enerjinin değişik yansımaları. Hiç bir canlı , hiç bir madde birbirinden ayrı unsurlar değil. Bizler biriz. Birbirimize muhtacız. Bir başkasına yaptığımız bir yardımı aslında kendimize yapıyoruz. Her şeyi bu gözle gördüğümüzde eminim yaşam sorunlarımız sahip olduğumuz ortak gücün ışığında önemini yitirecektir. Ama ne zaman birbirlerimizden kopmaya , ayrılmaya başlarsak hiç şüphe yok ki sorunlarımız taşınamayacak yükler haline gelecektir.

Saygılarımla,
Deniz...

23 Nisan 2009 Perşembe

Yanlışların Doğrulaşması

Farkındalık uzunca bir süre çalışmadığı zaman, her şey birbirine karışmaya başlıyor. Doğrular, yanlışlar, siyahlar , beyazlar her şey iç içe geçiyor ve çok tehlikeli bir şey oluyor. Özümüzü ve kimliğimizi kaybediyoruz. Yanlışlar hayatımıza doğruymuş gibi yerleşiveriyor artık. Rahatsız bile olmuyoruz, bizleri uyandırmaya çalışan görünmez dostlarımız bizi terk ediyorlar. Kapılar bize kapanıyor. Sandalyeler, masalar, ya da değişik değişik makinalar olarak yaşamaya başlıyoruz. Artık yere tükürmek yanlış gelmiyor, çöpleri oraya buraya fırlatarak araba kullanmanın da bizim için bir sakıncası kalmıyor. Neden kalsın ki! Artık vicdan ölmüş, Allah rahmet eylesin! İnsanlık ince detaylarda gizli ama farkındalık suyu ile insanlığını besleyenler için.

İnsanlar çok önemli mekanizmalarını durdurdular. Farkına vardığımda ürperiyorum. Sürekli birbirimize benzemeye başlıyoruz. Kimliklerimizi , öz benliğimizi kaybediyoruz. Ahmet, Mehmet, Barış kim? Filiz kim? Serap kim? Hiç bir önemi yok, yeter ki içinde bulunduğu gruba uysun yeter, düşünmeye, sorgulamaya gerek yok! e.e. cummings diye bir filozofun çok güzel bir sözü var:

"Gece ve gündüz bütün gücü ile seni diğerlerinden farksız yapmaya çalışan bir dünyada kendin olarak kalabilmek dünyanın en zor savaşını vermek demektir ve bu savaş bir başladı mı asla bitmez! "

Öylesine muhteşem bir söz ki! Üstünde çokça düşünmek, farkındalık ile görmek gerek. Bu hayata kimsede olmayan üstün özelliklerle geldiğimizin farkında olarak, o özellikleri bulabilmek arayışını asla ve asla kaybetmememiz gerektiğinin bilincinde nefes alıp vermemiz gerekiyor.

Mesleklerimiz, sahip olduklarımız sadece bir araç. Kazanmamız , karnımızı doyurmamız ve barınmamız gerekiyor ama bunlar abartılmamalı. Bunlar amaç haline getirilmemeli. Bu yanlışlar doğru olarak kabul edilmemeli. Çokça okumamız, çokça düşünmemiz gerekiyor. Birer bilimadamı gibi hayatımızı mercek altına almamız gerekiyor. İnce detayları yeniden kazanmamız gerekiyor, yanlışları farkındalık eleği ile doğrulardan ayıklamamız gerekiyor. Saflığa yeniden geri dönmemiz gerekiyor.

Saygılarımla,
Deniz...

Farkındalık...

Kişisel gelişimin en önemli unsurunun farkındalık olduğunu düşünüyorum. Bu bir fener gibi, karanlıkta kaldığımızda önümüzü görmemizi sağlayan güçlü bir fener. Bazen pili bitiyor bu fenerin de ve farkındalık ışığımız sönüveriyor. Bir anda dünya bizi yutuyor ve kendimize gelip bu ışığı yeniden yaktığımızda pişman oluyoruz geçen karanlık zamana. Bu yaşamda en öncelikli görevlerimizden birinin de farkındalık gücümüzü geliştirmemiz olduğunu hissediyorum. Anın farkında olmak, bedenin, nefes alışlarının, nefesin farkında olmak. Zihinden geçenlerin ve onların nereden geldiğinin farkında olmak, nerede olduğumuzun, neler yaptığımızın, kendimizi ve bu hayatı sevip sevmediğimizin farkında olmak. Kırdıklarımızın, başardıklarımızın, hedeflerimizin farkında olmak. Ruhumuzun ve onun nelere ihtiyacının olduğunun farkında olmak.

Farkındalık bir sonsuzluk denizi gibi. Ucundan baktığınızda diğer ucu görünmüyor. Ama bildiğim bir şey varsa tüm yaşam sorunlarının, problemlerimizin, başarmak isteyip de başaramadıklarımızın üstesinden önce farkında olarak gelebiliriz. Sadece bu feneri aydınlatmak istediğiniz alanın üstüne tutun. Göreceksiniz ki o zaman imkansız diye hiç bir şey yok. Her şeyin bir cevabı var ve o içimizde. Ama karanlıkta yaşıyoruz. Dünya gözlerimizi kör etmek için programlanmış gibi çalışmaya başladı. İçine virüs girmiş bir program gibi hepimize bulaşıyor. Ama bizler çok güçlü bir antivirus yazılımı ile donatılarak geldik buraya. Sadece keşfetmemiz gerekiyor gücümüzü ve bilin bakalım bunu nasıl başaracağız? Farkındalıkla!

Farkındalık gücü nasıl geliştirilir? Sorusuna cevaplar aradım çokça. Bulduğum cevaplar var ama tabii eminim bu konuda daha çok yol katetmem gerekiyor. Öncelikle bir hiç olduğumuzu kabul etmemiz gerekiyor. Ne olursanız olun aslında hepimiz birer hiçiz. Hiç bir şey tamamen bizim kontrolümüzde değil. Hiç bir şey bizim değil bu hayatta. Aksini kim iddia edebilir ki! Sadece çevrenizin farkında olun, bakmayın ve görün. Bu böyle bizler birer hiçiz. Ama bu o kadar da kötü değil. Aslında hiçlik, sonsuz bir potansiyelin kapısının anahtarı gibi çalışıyor. Farkına varıp kabul ettiğinizde bu kapı size açılıyor ve bir bakıyorsunuz bu sonsuzluk diyarından ne kadar çok şey alırsanız alın hiçlik hiç bir zaman kaybolmuyor. Ama eyvah! Eğer biranlık şaşırmayla bir şey olduğunuzu sanıyorsanız o kapı yeniden kapanıyor size. İlham kesiliyor. Dünyadaki bir madde haline geliveriyorsunuz bir sandalye veya bir makina gibi. O ana kadar aldıklarınızla bir sandalye oldunuz ama o kadar daha öteye gidemezsiniz.

İşte farkındalık feneri ile bu hiçliği buldum bulalı feneri başka bir yere tutmaya korkar oldum. Sürekli yetersiz olduğum, hala bir şeylerin bende olmadığı duygusu bana güç veriyor, içime bir şeylerin aktığını hissediyorum. Kopuk olmadığımı aksine bir şeylere görünmez bir kablo ile bağlı olduğumu hissediyorum. Sonra bazen yenik düşüyorum, fenerimin pili bitiyor, sönüyor ışık. Kayboluyorum, yolumu bulamıyorum. Bağlı olduğum o kablodan bir şey gelmiyor artık, yüreğimi bir sıkıntı kaplıyor, bulamıyorum, huzuru kaybediyorum. Bir şeylerin yanlış gittiğine dair uyarılar alıyorum sanki. Sonra hatırlıyorum feneri, hemen pilleri yeniden dolduruyorum. Ohhh! içimi bir ferahlık kaplıyor. Bir elektrik süpürgesi çalışıyor ve sıkıntılarımı, huzursuzluklarımı büyük bir güç ile içine çekiyor. Yeniden hayata dönüyorum. Farkındalığımı çok seviyorum.

Saygılarımla,
Deniz..

Başlangıç

Merhaba,

İnsan olmanın güzel bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Bu kocaman evren okyanusunda bir ağaç, bir kedi, bir kuş ya da bir balık olabilirdik belki, ama insan olduk. Bunun sonsuzluk kadar büyük bir anlamı var. Düşünmek , hayatlarımızı yorumlamak, sorular sormak çok önemli. Ben sonsuzlukta yaşayan ve ışığımın sönmemesi için uğraşan hiç'lerden biriyim. Burada sizlerle ışığımı paylaşmak gücüme güç katmak istiyorum. Nereye kadar gider bilmiyorum ama her şeyde olduğu gibi başlamak , adım atmak çok önemlidir. İnşallah hayırlı olur. Bu sonsuzluk evrenine bir damla katkıda bulunabilsem ne mutlu bana.

Hatırlatmak isterim ki bu benim kendi dünyam. Yaşam tecrübem, okuduklarım, düşündüklerim, gözlemlediklerimle oluşmuş bir dünya. Katılabilir veya katılmayabilirsiniz. Kimseden hiç bir talebim, beklentim yok. İstediğim tek şey üzerimden bir enerji akışına izin vermek. Bu enerji akışı ile hayatımı anlamlandırmak istiyorum. Kimbilir belki birilerine ilham verip ,kendi hayat yolculuklarının daha güzel hale gelmesine de katkı sağlamış olurum, o zaman ne mutlu bana. Nihayetinde herkesin iyiliğini ve mutluluğunu diliyorum.

Saygılarımla,
Deniz