26 Nisan 2009 Pazar

Yaşama Sevinci

Zamanın çok hızlı geçtiği bir çağda yaşıyoruz. Bizi oyalayan, dikkatimizi çeken o kadar çok şey var ki! Televizyonda yüzlerce kanal var, internet her yerde artık ve onsuz yapamıyoruz. Bilgisayar oyunları bizleri bile kendine çekmeye yetecek kalitede. İş hayatı zaten büyük bir ivme ile zamanda yolculuk yapmamızı sağlıyor. Bu kadar meşgul olmak beni gerçekten korkutuyor. Hepimiz hızlandırılmış filmler gibi yaşıyoruz hayatımızı. Sürekli bir telaş içindeyiz, bir yerlere yetişmemiz, bir takım işleri halletmemiz gerekiyor. Sabır desen artık çoğumuzda kalmadı. Trafikte 3sn. beklemeye bile dayanamadığımız için kornaları ambulanslar gibi kullanıyoruz. Bence büyükşehirlerde insanların ruhları hastalanıyor. Bulaşıcı bir şekilde hepimize yayılıyor. Bilincimiz devre dışı ve büyülenmiş gibi hızla dönen bir çarkın etkisinden kurtulamıyoruz. Bazen elimde bir kumanda olsa ve dondurma düğmesine basarak tüm hayatı dondurabilsem diye hayal kuruyorum, çıksam her şeyin dışına ve ruhuma bir nefes aldırsam, uzaktan izlesem karşımda donup kalmış olan bu manzarayı. Demiştik ya gerçekten yaşam sorunları o sorunları ortaya çıkaran düşünce düzeyinde çözülemiyor. Anlayamıyoruz içindeyken bu düzenin ne kadar mikroplu olduğunu.

Bu yüzden meditasyon kavramlarını seviyorum. Sessizce bir kenara çekilip hiç bir şey düşünmeden her şeyi unutup zamanda kaybolmak hoşuma gidiyor. Ruhum nefes alıyor sanki. Dua ediyorum. Evrenle bir oluyorum. İnsan olduğumu hatırlamaya çalışıyorum. Ben bir robot değilim ki! Meditasyon anlarım benim ruhuma yakıt verdiğim benzin istasyonları gibi. O anlarda ne olduğumu hatırlatıyorum kendime , neyin bir parçası olduğumu, hedeflerimi, ne için yaşadığımı, nereye gittiğimi. Ne gibi hatalar yaptığımı ve onlardan ne dersler almam gerektiğini düşünüyorum. Dua ederek , sevgi çekiyorum içime. Herşeyin bir enerji olduğunu ve her şeyle bir olduğumu hissediyorum. Bu düzenin sahibi ile toplantı yapıyorum. Bana ilham vermesini istiyorum. Tamamen saf ve temiz bir kalp ile bu toplantıda bulunmak istiyorum. Zayıflıklarımın ve acizliklerimin farkında olduğumu düşünüyorum. Bu bir vakum gibi çalışıyor. Evrenin enerjisi içime akmaya başlıyor. Huzur buluyorum, bu öylesine bir duygu ki, hiç bir makam, hiç bir maddi gelir, şan şöhret bu sevinci veremez. Bu sadece benim için geçerli değil. Hepimiz insanız. Hepimiz bu duyguya muhtacız. Ama direnemiyoruz. Yenik düşüyoruz, kendimizi bir şey zannediyoruz. Kendimize zaman vermiyoruz. Düşünmüyoruz. Gelgitlere kapılıyoruz.

Bana göre bu dünyadaki en büyük ve önemli başarı yaşama sevincini asla kaybetmemek. Görüyoruz ki büyük servetler bir ekonomik kriz ile beraber saman alevi gibi eriyip kül olabiliyor.
Sevdiklerimizi kaybedebiliyoruz, işlerimizi kaybedebiliyoruz. Dünyada mutluluk şartı olarak gördüğümüz tüm bu yanılsamalara dayandığımızda bizi yarı yolda bırakabiliyor. Ama bir ruhumuz olduğunu farkına vararak onu ihmal etmeden, onu beslemek adına yaşadığımızda, tüm evren ile bir olduğumuzda o zaman bu gücün asla bizi yarı yolda bırakmayacağını hissediyoruz. Arkamızda büyük bir gücün varlığı bize güç ve güven veriyor. Korkularımız dağılıyor. İçimiz yaşama sevinci ile doluyor. Artık mutluluklarımızı bu yanılsamalara bağlamadığımız için de hiç bir zaman kaybedecek bir şeyimiz olmuyor. Sonsuzlukta yaşıyoruz artık. Sürekli bir ilham alıyoruz evrenden. Ruhumuz sonsuz bir enerji kaynağı ile bağlantı haline geçiyor. Çıkar yok, kandırmaca yok, ucuz hesaplar yok, korku yok. Sadece saf bir sevgi ve şüphesiz bir inanç var.

Bu noktadan sonra bu evrenin sahibi olan güç size fısıldamaya başlıyor. Size yol gösteriyor. Neyi doğru neyi yanlış yaptığınızın farkına varmanızı sağlıyor. Çünkü samimiyet var. Bu samimiyet öyle bir şey ki asla kirli oyunlar içermiyor, iki yüzlülük yapmıyorsunuz. İnsanları, dünyayı, kendinizi kandırabilirsiniz belki ama bu enerjiyi kandıramazsınız. Bu öyle bir bilgelik ki, yaptığınız tüm kötülükleri , aldatmacaları kayıt ediyor, asla unutmuyor. İyilikleri de unutmuyor, ve hiç ummadığınız bir anda evrene verdiğiniz bu enerji dönüp dolaşıp sizi buluyor. Şaşırıyorsunuz bazen. Birine yaptığınız bir haksızlık bir bakıyorsunuz bir zaman sonra dönüp dolaşıp size yapılıveriyor. Bu aklımızla algılayamacağımız büyük enerjiyi asla kandıramayacağımızın bilincinde yaşamalıyız. Gerçekten yaşama sevincine ve iç huzuruna sahip olmak istiyorsanız bunu istemeniz gereken tek bir merci olduğuna inanmanız gerekiyor. Kanallarınızı tıkadıysanız önce onları açmanız gerekiyor. Yoksa sadece kendini kandıran, gerçek servetleri görmezden gelip yanılsamaların oyuncağı haline gelmiş bir robot olarak yaşamaya ve yok olmaya mahkum olursunuz..

Saygılarımla,
Deniz...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder