26 Nisan 2009 Pazar

Sevgi


Ben birlik kavramını her zaman ilham verici bulmuşumdur.Evrenin bir hiçlikten yaratıldığına yani büyük patlama (Big Bang) anına da inanıyorum. Aklımızın alamayacağı bir anda enerji yaratıldı ve o andan itibaren her şey bu enerjinin değişik görüntüleri haline geldi. Yani enerji şekil değiştirdi, gezegenler oluştu, şekil değiştirdi dünya oluştu ve yine değişik formlara ağaçlara, denizlere yıldızlara dönüştü. Ama insanı en fazla hayrete düşüren nokta tüm bu dönüşümlerde muhteşem bir zekanın izleri olması. Gezegenler arası mesafelerdeki muhteşem incelik ve çekim yasaları. Güneş mucizesi! ve Dünya'nın oluşumu ve içindeki mucizevi denge. Bu kadar karışık bir puzzle bu kadar uyum içinde nasıl biraraya getirilir akıllara zarar. Atomaltı parçacıklardan gezegenlere ve güneş sistemlerine , kara deliklere kadar her şeyin bir anda meydana gelen bir enerjiden oluşması ve büyük bir plan dahilinde ,bir mühendislik projesi gibi hiç bir hata olmadan gerçeğe dönüşmesi ve sonunda insanın ortaya çıkması! Büyük zekanın muhteşem eseri! İnsanlar hala beynin yapısı karşısında hayretlere düşüyorlar. Her bir hücre sanki evrenin zekasının bir sembolü. Var mı gözlerden daha iyi bir fotoğraf makinası! Kalpten daha iyi bir pompa! Yunuslardan daha iyi bir aerodinamik yapı! Yarasalardan daha iyi bir radar! Kartallardan daha iyi bir göz. Burada evrende ve içimizde olup bitenleri anlatabilmek iddiam sadece beni komik duruma düşürür. Ama evrenin hangi tarafına baksam sevgi görüyorum. İkram görüyorum. Zeka görüyorum. Şaşırıp kalıyorum.

Hayatımda her zaman bir şeylerin bağımlısı olmaktan nefret etmişimdir. "Seni bütün gücü ile diğerlerinden farksız yapmaya çalışan bir dünyada kendin olarak kalabilmek dünyanın en zor savaşını vermek demektir ve bu savaş bir başladı mı asla bitmez" (e.e.cummings) felsefesi ile yaşamaya çalışmışımdır. Ama çevreme baktığımda kümeleşen ,gruplaşan insanlar görüyorum. Birbirinden kopan, birbirine tahammülü olmayan, sevgi duymayan insanlar görüyorum. Birlik kavramını göremiyorum hiç bir yerde. Tabiatı bile bozduk, türleri yok ettik. En tehlikeli virusun insanın ta kendisi olmasını sağladık. Fikirleri, kavramları birbirinin içine karıştırdık ve işin içinden çıkamadık. Ortalıkta Atatürkçüler, nurcular, dinciler, kürtler,lazlar, ermeniler, baş örtüsü takanlar takmayanlar, oruç tutmadığı için birilerini dövenler, içki içtiği için birilerini öldürenler, hakkı olmadığı halde başkalarının malına , ırzına geçenler, para hırsı ile hiç vicdan sızlaması yaşamadan, umursamadan devleti dolandıranlar hallerine geldik. Sürekli bir sıfatımız olmak zorundaydı. İnsan olmak yetmiyordu. Bir tarafta muhteşem sonsuz bir sevgi ile belli bir amaç için yaratılmış evren ama bunu görmekten çoook uzakta kendi açtığı kuyuya düşen ve içinden bir türlü çıkamayan, önünü bile görmekten aciz biz insanlar. Artık bize verilen tüm üstün özellikleri sürekli bir şeyleri yok etmek için kullanır hale geldik. Eminim burada yazdığım bazı cümleleri okuyanlar hemen bana da bir takım sıfatları yakıştırmıştır. Ama yanılıyorsunuz, ben o söyledikleriniz değilim, sizler de o size yapışıp kalan o sıfatlar değilsiniz. Bizler güneşiz, ayız, uzayız , evreniz, bizler biriz. Artık çemberlerimizi genişletmeli ,kendimize çeki düzen vermeliyiz. Her birimiz her bir hücresi ile bu kadar kutsal ve değerli iken nasıl kötülük enerjisi böyle yayılabiliyor. Artık birbirimize sevgi ile bakmamız gerekiyor, artık kendimizi anlamamız gerekiyor, basit çıkar hesapları yapmak yerine sonsuzluğumuzu geri kazanmamız gerekiyor. Öldürdüğümüz o sevgiyi yeniden canlandırmamız gerekiyor.

Saygılarımla,
Deniz...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder